18 Ocak 2014 Cumartesi
Kıvılcım Ural: Uyanışımın müziği
Akustik gitarı ve dingin müziğiyle genç ve heyecanlı bir ses. Müzik yapabilmeyi özgürlük sevdasına benzeten bir kadın. Kıvılcım Ural, üç gecede kaydettiği ve dinleyende geceyi çağrıştıran akustik albümü ‘Rüya Raporları’nı yayınladı
Akustik gitarı ve dingin müziğiyle genç ve heyecanlı bir ses. Müzik yapabilmeyi özgürlük sevdasına benzeten bir kadın. Kıvılcım Ural, üç gecede kaydettiği ve dinleyende geceyi çağrıştıran akustik albümü ‘Rüya Raporları’nı yayınladı. Ural soyadı kimimize yabancı değil esasen. Babası Mavi Işıklar’ın gitaristi Fikret Ural. Hikayeyi iyice merak ederek bu sakin sesin sahibini ve dünyasını öğrenmek için buluşup rüyalarını konuştuk.
» Kıvılcım buraya nasıl geldi?
İstanbulluyum ama 17 Ağustos depreminden sonra babam iş bulduğu için İzmir’e taşındık. Kaostan o kadar uzak ki. Yaşamak istiyorsan, bir şeylerin üstesinden gelmen gerekiyorsa, hayallerin varsa ve bunlar sanatla ilgiliyse İzmir, cennet gibi bir yerdi. Sorgulamam ve çözmem gerekiyordu bazı şeyleri, karışmam gerekiyordu hayata. Tam bunları düşünürken İstanbul’a gelmek ‘Hadi bakalım, başlıyoruz’ gibi bir durum yarattı. İzmir’den İstanbul gibi bir kaosun içine girince korktum, ne yapacağımı bilemedim. Ailem yanımda olsa bile yepyeni bir şeye başladığım için heyecandan öte korku yaşadım ve biraz da zor alıştım. İçime kapanışım müziğime yansıdı. İstanbul sorunlu bir kadın. İzmir ıhlamur içiyor, daha rahat.
» İki üniversiteye başlayıp bırakmışsınız. Çabuk vazgeçenlerden misiniz?
Üniversite olayı benim aidiyet yoksunluğumla alakalı. Üniversiteyi kazanmam bir mucizeydi. O dönem öyle bir şey olmasına çok sevindim ama 9 Eylül’de okurken İstanbul’a taşındık. Dondurup tekrar başladım fakat olmadı. Burada da denedim yine olmadı.
» Müziğe karşı aidiyet duygunuz nasıl?
O beni tutuyor aslında. Ona ait hissettiğim için orada duruyorum. O durum müzikle kırılıyor. Orada özgürüm. Bir şeyi sevip güvenirsem ondan kopmam çok zor. Hayatıma aldığım zaman ben tamamen ona ait oluyorum.
» Müzik çocukluğunuzdan beri hep hayatınızda değil mi?
Babamın elinde hep bir gitar ve buzuki vardı. Odamda oynarken bile hep sesler duyuyordum. Kafamda hep bir orkestra vardı. O orkestra çok işime yaradı. Babam hep “Asla müzik yapmanı istemiyorum, eline işini alacaksın” derdi. Kendi yaşadıklarını yaşamayayım diye korumak istedi hep. Gitarı elime almam yasaktı. Biraz inatlaşmak da diyebilirim. Ama öyle damardan enjekte etmiş ki bana müziği, atamadım.
» Babanız nasıl kabullendi müzisyen kimliğinizi?
Babam başka bir şeyle ilgilenmediğimi görünce kabullenmeye başladı. Önce tek gitar ve vokalin olduğu bir demo kaydettim. O kaydı dinledikten sonra anladı ki yapacak bir şey yok. O olayları biraz da akışına bırakır. Şimdi mutlu, “Kayıtları yolla, beraber yapalım” diyor. Belki ikinci albümde bir şarkıya buzuki çalacak. Bu da benim için başarı. İnanmayan birine kendimi inandırdığım için çok mutluyum. Benim için önemli olan babamdı. Artık rahatım.
» Babanızdan bağımsız olarak Mavi Işıklar’ın nasıl bir etkisi var sizde?
Bence çok özel bir grup. Beatles’ın Türkiye tarafı gibi. O dönem o kadar değerli ki; ben onların koşturmasını gazete küpürlerinden biliyorum. Mavi Işıklar’ın fanları için kurulan grup üyeleriyle görüşülebilip, şarkılarını beraber dinlenebildiği bir mekanları bile var. Her şeyin gerçek olduğu bir dönem...
» Kısa filmleriniz var, bir de Duman’ın ‘Ellerin Ellerime’ klibinde oynadınız. Kamerayı sevdiniz mi?
Kısa filmler denk geldi aslında ama yapmak istedim. Hepsi aynı dönemde oldu. Deneysel bir süreçti ve kamerayı epey sevdim. Şöyle görüyordum hep; hepimiz bir kamerayız ve kayıt altındayız. Orada da bir şey var. Ben onu kamera olduğunu görmediğimde, rahat hissediyorum. Farklı bir deneyimdi.
» Albümünüzün adı ‘Rüya Raporları’. Rüyalar neler hissettiriyor size?
Bu albüm bir uyanışın öyküsünü anlatıyor. Rüya evreni müthiş bir şey. Oradan bir şeklide mayalanıyorum. Rüyadayken rüyada olduğunu bilip yaşamak gibi. Gördüğüm rüyaları yazdığım bir sürü defterim var.
» Müzik yaparken nereden besleniyorsunuz?
Bunu çok irdeledim. İçimde bir boşluk hissi var. Oradan bir şekilde mayalanıyorum galiba. Resim ve müzik yaptığım için de bu şahanelikleri hissettiğimde çok mutlu oluyorum. O beni hayata bağlıyor. Müzik yapabilmek özgürlük sevdası gibi. Türkiye’de yaşamanın en büyük keyfi, nereye ait olduğunu bilememek bence. Bir şarkı yaptığım zaman şarkıda yaşadığımı hissediyorum. Bir dünya yaratıyorsun kendi içinde o seni kısa bir zaman için mutlu kılıyor. O şarkıyı yaptığında mutlu hissediyorsun.
» Kadın müzisyenlerin son dönemde yaptıkları işler cesaret veriyor mu size?
Çok mutluyum esasen. Bu kadınlar bir anda ortaya çıkmadı. Hepsi bir birikimden, bir yaşanmışlıktan geldi. Her biri ayrı kent ozanı ve var oluşları çok güzel. Kadın-erkek ayrımı çok saçma. Kadınların gözlemledikleri noktalar daha farklı yerlere değebiliyor.
» Kimlerden etkileniyorsunuz?
Mick Jagger idolümdür. Onun enerjisi, hayata ve müziğe bakışı çok başka. Türkiye’de Nazan Öncel bence çok değerli bir kadın. Ona baktığımda bir ülke görüyorum. Onun yeri çok özel.
» Türkiye’de iyi müzik yapılıyor mu? Tatmin oluyor musunuz?
Türkiye’de müzik de iki yönlü. Bilinen ve bilinmeyen var. Bilinmeyen ama o kadar güzel müzik yapan insanlar var ki. Sektör işin içine girince her şey değişiyor. Sektörün sana dayattığı yeme adabını bırakıp kendin bir şeyler yapmaya başladığında o, sana iki adım uzaktan bakmaya başlıyor. Son zamanda iyi gidiyor ama. Rahatsız olmak bize cesaret veriyor.
» Müzik seni bırakabilir mi bir yerde?
Bırakmaz bence. Çünkü müziği ben yaratıyorum. Ben kendimi bırakmadığım sürece hiçbir şey beni bırakmaz.
Fotoğraflar: Can GÜRASLAN
Emrah TEMİZKAN
Birgün
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder